06 Haziran, 2007

Patrick Wolf
Lycanthropy
Radyo Eksen’in söylediğine göre Patrick Wolf yeni albüm çalışmalarına başlamış. Daha politik şarkılar yazmak gayesinde olan sanatçının yeni albümü önümüzdeki senenin ortalarında piyasada olacakmış. Bu güzel haberi Wolf’un debutu Lycanthropy’i inceleyerek kutlamak istiyorum. Gündemi takip etmek için son albümü ‘the Magic Position’a yer ayırmıştık; debutu da pek seviyorum ya, içimde kalmıştı bahsetmemek. Deşarj olma zamanım…

Patrick Wolf için ne desem boş, şarkıları özetliyor niceliklerini. Fakat yine de özetlemem gerekirse; Wolf’u, 70&80’lerden topladıklarına eklediği yeni deneyimlerle çağının en engin işlerini sunan yetenekli bir genç diye sunabilirim tanımayanlara. Klaus Nomi, Nico gibi çok sevdiğim isimleri kendisine idol kabul etmiş bir isimden de bu beklenir zati. Genç yaşında evden ayrılan bir başıboş olarak yaşadığı zorlu hayat ise O’nun en büyük ilham kaynağı; melodik açıdan şu sıralarda rastlanmayacak derinlikteki şarkılarına eklediği deli ritimlerin kaynağı, ‘Lycanthopy’ ise acı dolu günlerin özeti.

Lunapark’ın kapısını ‘Prelude’ ile açtıktan sonra bir anda büyüsünü konuşturan, görkemi ile kıskandıran ‘Wolf Song’ albümün en ağır işlerinden; yaylılar on ikiden vuruyor, içiniz acıyor. Peşi sıra gelen ‘Bloodbeat’ ise kışkırtıcı ritmi ile daha ilk dakikalarda orgazmik hazza ulaştırıyor, Wolf’u ilelebet seveceğimiz müzisyenler klasmanına taşıyor. 7 numara ‘the Childcatcher’ yavaş başlayıp caiz tabirle kopan, sözleriyle akıllarda soru işareti bırakan, biraz da yürek burkan yırtık bir şarkı, ayrıca albümün en iyi işlerinden biri. Kişisel favorim ‘A Boy Like Me’ ise popun hınzır hali, sözleri de çok güzel hani; "A boy like me is told he is both nine and ninety/ And a boy like me should shut those books and join the army."

Bir zamanlar Adam Ant vardı, kendi tabiriyle 'And Music' yapıyordu; Patrick'inki ise 'Wolf Music.' Ortak özellikleri yırtıcı fakat bir o kadar da kırılgan olmaları. Brett Anderson'dan sonra, David Bowie'nin 70'leri Patrick'de toplanmış adeta, Glam'e çalan tavır ve gitarlar münasebeti artırıyor. Klaus Nomi, Japan, Suede, Pj Harvey, the Divine Comedy gibi pek sevdiğim isimler ve fazlası Patrick'in müziğinde saklı.

Kendi sözleriyle ‘en hırçın dönemine’ denk gelen 2003 tarihli ‘Lycanthopy’, garip bir derleme ve sihirli bir çanta adeta. Eğer bir albümde en önemli şey çeşitlilikse, Patrick Wolf’un renkli evreninin dışa vurumu ‘Lycanthopy’ bu şartı yerine getiriyor; hem de fazlasıyla…

1 yorum:

Ezgi dedi ki...

Deniz fenerlerine ve tren istasyonlarına tutkun olduğumdan olsa gerek bu Wolf denen ükela "The Railway House ve To The Lighthouse" ile aklımı çelebildi.

Herkes için söyleyeceği lafı olanlardan, benimkiler bunlar.