Everyday Is Like Sunday
Dağılmadan, karışmadan ayakta kalmama sebep tek insan -hayır, coşkuyla müjdelediğim aşkım değil, daha büyük biri, en büyük- ile konuştuk bugün, o da çok sevindi, biz dudakların yüceliğine inanıyoruz ya. Biz başka şeylere de inanıyoruz, zamanı gelene kadar saklıyoruz, şimdilik pek bahsetmiyoruz.Bim bam bom. Aşık oldum. Blogdan da sıkıldım, daha önceden başka şeylere canımı sıkmıştım, insan sıkılınca sonrasında nefret edeceği şeyler yapar ya; Osmanlılar, Nedimler, Gazeteler. Artık iki üç günde bir normal seyrinde ilerleyen yazılar eklemenin eklemesi, her gün müzik-resim filan ekleyeceğim, şablonu da değiştirerek. Ben ki uzun süredir böylesine neşeli olmamıştım, yarın okula giderken bile çiçeklerim solmaz. Elbet solar sonrasında, fakat şimdilik topraklar verimli. Bu verimle, heyecanla, azsam, diyorum. Keşke her gün, bu pazar gibi geçse-ydi. Tozlanmıştım, pazar temizledi: Patrick'i arayacağım, kızlar nedense çok seviyorlar onu, kaçamak yaparız. Patrick mızmızlanırsa, ki çocuklaşır arada, telefonda konuştuğu kişiyi hatırlatırım. Çok korkuyor ondan, zamanında çok kırmış kalbini. Para da vermemiş hiç. Çok dağıtmış bir zamanlar topladığı yerleri, her şeyi karıştırmış.
Birde şifreli konuşuyoruz. Görüştüğümüz zamanlarda sürekli yürüdüğümüzden, yoldan geçenleri ilgilendirmez diye, birbirimize anlaşılır oluyoruz. Zaten ıssız oluyor ortalık. Arada yanımıza geliyorlar tabii, saati filan sormak için. O sigara içiyor, ateş istiyorlar sürekli. Yılmaz Güney'e benzeyen biri de çakmak çaktı. Yılmaz Güney gözlerini kapadı bir filminde, öpüşürken. Hayallere dalmadım, hayır, ben hiç gözlerimi kapamadım. Ben hiç bu kadar şımarıkça bir yazı da yazmadım, tekrarlamayacağım.
1 yorum:
iyi ki blogdan sıkılmışsın da template değiştirmişsin.. güzel olmuş.. keşke hiçbişeyden sıkılınmasa dimi.. :)
Yorum Gönder