Kadınları siyasete entegre etme çabaları süredursun, son dönemlerde iyice artan ‘kadın gazeteleri’ burjuvaya hitap ediyor; bilinçlenmeden öte pembe çantaların fiyatları söz konusu oluyor. Bir dönem Pazar röportajlarıyla çıkış yapan Ayşe Arman, Duygu Asena çakması bir ruh haliyle yazdığı köşe yazılarında dile getirdikleriyle durumun vaziyetini simgeliyor bence. Bir ara gazetecilik okumak istedim, sonra makul bir hedef gibi gelmedi bana; diğerlerini gördükten sonra. Hem nasıl seviştiğini anlatmak için okula gitmeye de gerek yok sanırım.
Sorumlu gazetecilik bu olsa gerek! Birkaç cümleyi geçmeyen paragraflarda nasıl mastürbasyon yaptığını anlatan bir kadından bahsediyoruz. Sex and the City’deki ablalarına özenmiş olacak ki hayatı üç başlıkla kategorize edilebilir; seks-kızı-pembe dünya…
Havaalanında gördüğü bir Kamboçya yolcusuna sulanmasını anlatmıştı geçenlerde, keşke peşinden gitseydi.
Ezgi Başaran ile yaptığı röportaj iki sayfa kaplıyor Hürriyet Gazetesinde, sorular dehşet hani;
Seks ve annelik nasıl oluyor da, bir araya gelir... Gelir mi?
Ben de tam onu soracaktım, bir anne, eskisi gibi sevişir mi yoksa mesela fanteziler rafa mı kalkar?
Peki anne olduktan sonra libidonuzda hiç mi değişiklik olmadı?
Cevaplardan bir kesit;
Hamileyken felaket artıyor, sürekli sevişmek istiyorsun. Ben mesela Ömer’i evin kuytu yerlerinde, duvar kenarlarında pusuya düşürmeye çalışıyordum. O da halime gülüyordu.
Bir kadın anne oluyor, sürekli sevişiyor ve bu haber oluyor. Etiler Kızı arada alışverişe çıkıyor, yazılması hiçte zor olmayan şeylerden bahsediyor. ‘Şu gün, şu çantayı aldım’ demek ile parayı götürüyor.
Not: Bu köşe yazımda Ayşe Arman gözlüklerini taktım, yazdım, hoş oldu, yarım saatimi almadı.
Libidom kadar yüksek rezidansımdan, Dubai sokaklarını izlerken bir telefonla aniden irkildim. Etiler’den dostlarımdı arayanlar, ilk uçakla kalkıp buralara geleceklermiş. Hazırlık yapmam lazım anlayacağınız.
Konuklarımdan biri ilişkilerimde önemli bir rol oynardı eskiden, onunla dertleşirdim tüm o derinnnn konuları. Seksten anlıyordu, erkekten de.
Neyse, gidip bizim ufaklığı uyandırdım. Çok güzel valla okuyucular, annesine çekmiş. Çocuğuma Fransızca, İngilizce öğretiyorum, birde anadilini ekleyip üçlü konuşuyor benimle. Gözlerim doluyor böyle zamanlarda. Benim gibi çabuk kavrıyor yabancı dilleri, kangaruculeyşıns gibi kelimeleri zorlanmadan kullanabiliyor cümle içinde.
Yaşımı almama rağmen taş gibi olduğumu belirtmek isterim; seks sayesinde. İlişkilerim beni genç tutuyor adeta, fantezilerim hayal gücümü besliyor.
Sizce dökümlü saç modelimi marjinal kılan, anten gibi duran ibibiklerime geniş küpeler mi yakışır? Ben dışa vurumcu/şehir burjuvası/yenilikçi biriyim, sevgililerime/kocalarıma güzel gözükmeliyim. İşim başımdan aşkın. Daha alışverişe çıkacağım. Arada yardımlarınıza ihtiyacım var.
Çok şanslıyım alim Allah. Kocam, dostum gibi. Ne anlatsam dinliyor zavallı, geçmiş deneyimlerimi bile. Bazen ‘Ah benim sapık karım’ deyip kıçıma tokatı basıyor.
Ve tabii, çıkıp avaz avaz "Bu dünyada bir kadın için seks ve annelikten daha müthiş hiçbir şey yok!" demek. Demi Moore da söylemiş bir yerde. Çok hoşuma gitti. Aklın yolu bir tabii...
Neyse, Hülya Avşar’ı hiç sevmiyorum. Ben daha seksiyim. Bana mail atın bol bol, şayet sevişmekten vakit kalmayınca malzeme hazır olur. Öptüm.
4 yorum:
ya şöyle bir şey diyesim var,tamam bu ayşe arman var,kendisi gerçekten plazada yaşayan küçük burjuva kadınların ve tiriviri duyguların sözcülüğünü üstlenmiş durumda,bir nevi şeker,kendine güvenen şehirli kadın karakteri çiziyor aciz bir şekilde,fakat sorun şu ki şu içinde bulunduğumuz blog alemindeki şirin mi şirin,cicili bicili kız bloggerlardan bir kesim var ki gelecekte de bu gibi insan türevlerinden kurtalamayacakmışız gibi görünüyor,o yüzden en güzeli bu amerikan pompajlı,kadrajlı gerzek gazeteleri almamak,-komünist stayl- hadi öptüm,amma yazdım be
"Ayşe Arman aşağıla(n)ması" diye bir aşağıla(n)ma türü peydah oldu bu kadınla birlikte. Kendi mini minicik, mini minicik dünyasında kimselere takılmadan yaşarken karşısına çıkan 'değişik' insanlara yukarıdan yukarıdan sarı saç savurmak süretiyle yapılan bu hareket, açık seçik hareketi yapan kişinin zavallılığını, acizliğini ve 'içine girdiği küçük pembe deliği tüm dünya sanma'sını meydana çıkardığı için parantez içine bir (n) konur.
İşin fenası, biz küçük insanlar tutup burada onu konuştuk diye daha da aşağılıyor bizi, güldürüyor. (Parantez içi küçük n, fiilin her haline uymuyormuş yahu.)
oh ya sonunda rahatladim..
internette soyle bir gezerken bir yazisi takildi gozume ayse arman'in, sonra iliskili olan yaziyi arayayim dedim vs vs uzadi gitti okudukca icim bayildi..bazi yazilarina
okurlari cevap yazmis hanim da elestiri yazanlara sacma denebilecek turde at gozlugunden cevaplar yazmis,e bunlarda makale (!)olmus neticede o gunun yazisi da yazilmis olmus..bu ne siglik derken suetkafa'nin bulogu cikti karsima...
icim rahatladi ya, yalniz degilmisim dusuncelerimde...
aysegul
ayse arman tipi kadıncıklar var etrafımızda da. böyle başarılı-sexxxxxy-kültürlü filan. bir kaç klasik bir kaç da gündem kitabı okuyup, bir kaç kült film izlemeyi görev sanmışlar da kültürlü enteLLektüel olmuşlar. topuklu ayakkabılarının üzerinde şampanya patlatıyorlar. bribirilerimne gülücükler fırlatıp, kıyafetlerini ayakkabılarını filan anlatarak kendilerini etiketkleyip pazarlıyorlar. radnorun da dediği gibi, özellikle blog aleminde öyle bir piyasa oluştu ki, herkes mi bu kadar mutlu anlamıyorum. yaptıkları ikiyüzlülük mü, yoksa gercekten ufacık şeylerden mutlu olma sanatı adı altında okudukları kişisel gelişim serileri onları tatmimn edip bu hale mi getiriyor şaşırıyorum. işin kötüsü, ben bu kızları-kadıncıkları kıskanıyor muyum yoksa?
böyle bir tüketim kültürünün oluşması, ve cevremizdeki çoğu kişinin de bu tip şık-pahalı-lüks-mutlu yaşamalara özenip onları pohpohlamasıdır belki de tepkimi bu kadar ceken.
Yorum Gönder