16 Ekim, 2007

The Buddha Of Suburbia
Varoşların Buda'sı

1985 yılında 'Benim Küçük Çamaşırhanem' filminin senaryosunu yazarak sesini yükselten, Pakistan asıllı İngiliz Hanif Kureishi'nin ilk kitabı olan 'the Buddha of Suburbia' ya da Can Yayınları'ndan çıkan çevirisiyle ''Varoşların Buda'sı'' hakkında meraklandırıcı birşeyler söyleyebilmek için ne yazık ki yeterli gücüm yok. Öylesine dolu. Pek çok konuya, kötücüllüğünden korkmadan değinebilen Kureishi'nin bu çok yönlülüğü bizleri bağlayadursun; 1990 yılında, piyasaya düştüğünde oldukça sevilmiş ''Varoşların Buda'sı'', edebiyatta zorlamayı sevmeyenler için güçlü bir anıt gibi yükseliyor.

Yazarın etnik kimliğiyle özdeşleşen, Hindistan göçmeni bir baba ve İngiliz bir annenin çocuğu olan ve bize kendi hayatını anlatan Karim; punk döneminin başlarındaki bir genç olarak yoksulluk ve toplumsal sınıf ayrımcılığıyla bilenirken, babası 'New Age Buddha', Eva isimli bir kadının yardımıyla zenginlere seanslar hazırlamaya başlıyor ki Eva'nın oğlu/Karim'in arkadaşı Charlie çok-çok güzel bir çocuk. 'Charlie ile aynı ülkede olmak bile bir doyum.' Fakat bir zaman sonra platonik aşkı Charlie ile kardeş oluyor Karim, babası yıllardır televizyon karşısında durgun hayatıyla hissizleşen karısından ayrılıp Eva ile yaşamaya başlıyor çünkü. Kalacak bir yeri, çalışacak işi olmayan/düzeltemeyecek kadar zayıfla liseyi terk eden Karim istemeyerek babasını takip ediyor. Charlie ise daha sonraları ünlü olacak punk grubuyla Karim'i yalnız bırakıyor, Eva hırsı ve yaratıcılığıyla Londra'a taşınacak gücü toplarken...

Annesinde, yengesinde, Eva'larda, aile dostları Jammie'de yani birden fazla evde takılan Karim, Londra'ya gitmek istiyordu ya; Eva'nın inadı en çok O'nu mutlu ediyor. Londra, genç Karim'e yeni hayaller ve yeni imkanlarla ikram ediyor; Eva'nın yardımıyla tanıştığı bir tiyatro yönetmen sayesinde oyunculuğa başlıyor. Punk giderek yükselirken, Jammie babasının ısrarıyla Changez isimli bir Hintli ile komik evliliklerini yaşarken, ayrılıkla sarsılan annesi kendisini toparlarken, Charlie yeni müziğin simgeleri arasına katılırken; Karim'de daha ünlü bir tiyatro yönetmeni olan Pyke ile çalışma fırsatı yakalayarak kişisel zaferlerini pekiştiriyor. Yıllarca pisliğin ve hakaretlerin içinde büyümüş bu kafası karışık/kırılgan çocuk; birden sanattan anlayan fakat cinsel açından tatmin olmayan insanların uç hayatlarında anlamsızlaştığını hissediyor. Yine de biliyor ki hayatı roller coaster gibi; her şey değişip duracak...

İngiltere'de ikinci sınıf yurttaş olmanın, gençlik sorunlarının, eşcinselliğin/biseksüelliğin, aykırı yaşamların, liberallerin, İşçi Partisi'nin ve daha nicesinin etkisini Karim'in ince mizahlı dilinden aktarıldığı kadarıyla okurken, bahsettiğimden de çok konu ve karakter giriyor araya. Biseksüel Karim'in eskimiş sokaklardan, ahlaki açıdan çökmüş insanlarla tanışmasına kadar uzanan şaşırtıcı hikayesi, körün gözüne parmak sokmayı da ihmal etmiyor. Boş tınlamıyor. Sömürgecilik sonrası İngiltere'nin toplumsal yapısı ve değerleri hakkında düşündürücü tespitlerde bulunan Kureishi; kendi hayatıyla da temellendirdiği kitabında taktir edersiniz ki, kültürü de sömürüyor. Öyle ki; müzik ve edebiyat satır aralarında okuyucuya göz kırpıyor. David Bowie, Jean Genet, Rimbaud, Punk ve New Wave, Kipling ve daha nicesi bu sert fakat ince mizahla şekerlenmiş kitap içine eriyik ama yoğun bir biçimde dağıtılmış. Daha sonraları Irvine Welsh'in kullanacağı kültür alışverişi ve gençlerin üzerinden yükselen dokunuşlar, modern edebiyatın yönünü kontrol ediyor.

1996'da İngiliz dergisi Arena için, Brett Anderson ile yedi sayfalık bir röportaj da yapan Hanif Kureishi; gerçekliğin sınırlarında gezinen karekterleriyle aslında gerçekliğe ne kadar da saygı duyduğunu kanıtlıyor ilk romanı ''Varoşların Buda'sı'' ile; gözü pek gazeteci edasıyla, yaşamın tuhaf noktalarına girip çıkarak, yaşama tutunmaya çalışıyor... Muhakkak Okunmalı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

seni takdir ettim.çok özgün yorum yapabildiğini düşünüyorum.şiirlerim için söylediklerinin de aydınlatıcı olduğunu belirtmeliyim.