Bir hafta önce çarşamba günü, ailemle feci kavgalarının ardından, her zamanki gibi odama dahi çekilmeyip, kanepeye uzatıp kumandayı kavradığımda, bizim televizyonda birinci sırada olduğundan her günün açılışını yapan Trt'de,
Özcan Deniz'in akşam programında,
Yıldız Tilbe'nin sesi yankılanıp gergin evimize taştı. Bizi biraz rahattlattı. Ki annem de benim kadar sever. Tüm albümleri vardı, temizlik yaparken
Morrissey'i kapattırıp,
''Delikanlım''ı sıraya koyardı. Dinlemekten şikayetci değildim ama bir sene öncesinde çokta ilgilenmezdim. Annem bana sevdirdi, diyebilirim. Neyse, Özcan Deniz takım elbisesinin altına beyaz spor ayakkabı giyerek rüküşlüğüyle dikkat çeken Tilbe'ye nispet yapar gibiydi. O
çokdüzcinsel edalarıyla, bacaklarını açarak otururken, ayakkabıları parlıyordu. Geçen kış, Nihat Doğan deri ceket giyerek türkücüler arasında devrim yaptığını öne sürmüştü. Ne ki, Yıldız Tilbe sahiciliğiyle çok ayrı duyumsamalara kaçıyor. Televizyondan çok kalplerde iz bırakıyor. Anne hep der; bu kadın okusa büyük şair olurdu.
''Delikanlım'' ı söylerken annem yine tespitiyle övünüp durdu. Yıldız Tilbe ise tüm rutubetiyle hayatını hüzünlü yaşamaya devam etti, ediyor! Ne ki, O'nun kavgası kadar devinimli bir tane daha görmedim. O'nun kadar cesurunu görmediğim gibi görmedim.
+
Uzun boylu, kalıplı, kelimeleri yutarak konuşan ve boğazını bir futbol takımının atkısıyla koruyan, bu yüzden de sesi iyice boğuk çıkan erkeklerden, nedense polislerle aynı etkiye, aynı güce sahip gibi görünürler, korkarım. Anneme, sıra arkadaşıma, daha tekin yaşıtlarıma verdiğim o cesur tepkilere benzemezler hiç, cebimde ne varsa ellerine dökerim.
1 yorum:
The look of your blog is great and your taste in music is superb.
Yorum Gönder