14 Mayıs, 2008

Sakalsız Bir Oğlan'ın Tragedyası

İ.'le tanışana kadar yalnızca birkaç yerde ismine rastlamış, daha fazlasıyla karşılaşmamış, daha fazlasını merak etmemiştim. Nereden geldiğini, ne yaptığını ve nereye gittiğini bilmiyordum. İ. okumamı öğütleyip hakkında laf edince, ne yaptığına dair biraz fikrim oldu. İ.'nin bıraktığı yerden devam ettirdim: Nereden geldiğini öğrenebileceğim bir kaynak, işitebileceğim bir insan yok. Gittiği yer ise 25'inde ölüm.

Kafedeyiz. Ara Kafe. Pek sevmediğim, sıkışık ve boğuk bir yer. Çoğu zaman olduğu gibi yine kalabalık. İkinci katta, demirliklerin önündeki masadayız. İki kahve fincanı, bir dilim çikolatalı kek ve bana hediye edilmiş bir Tezer Özlü kitabı masanın üzerinde. Yanımızda dört kişilik bir arkadaş grubu var. Dört kadın. Şık ve güzel kadınlar. Makarna yiyip günlük meselelerden, çalıştıkları iş yerlerinde canlarını sıkan şeylerden konuşuyorlar. Yüksek sesle konuşuyorlar. Sesleri bizi, beni ve onu rahatsız ediyor. Demirlere yaslanıyoruz. Bir süre giriş katı izliyoruz. Dükkanda kim varsa dikkatle süzüyoruz. Sonra, sıkıldığımızda birbirimize dönüyoruz. Sohbeti o başlatıyor. Devam ediyor. Dinliyorum. Devam ediyor. Ortalarda filan, duraksıyor, susuyor. Nefesini tazelemesini bekliyorum. O kahvesini içerken, ona teşekkür ediyorum hediyesi için. Yanlış kitabı aldığını böylelikle farkediyor. Yanlış kitabı aldım, diyor, ''Çocukluğun Soğuk Geceleri''ni okumanı istiyordum. Doğumgünümde bu şaşkınlığını telafi edecek. Arkadaş Z. Özger'i de okumalısın. O çok iyi bir şairdir. Ben bayılırım. Ama işte kitabını bulmak çok zor. Yoksa sana alırdım. Yeni baskısı yapılmıyor. Bulursam sana alırım.

Ondan önce ben buluyorum. Onun bana kitap hediye etmesi hoşuma gitse de, internette okuduğum Özger şiirlerinden birkaçının yarattığı heyecanla, Beyoğlu sahaflarının birinden ''Sevdadır''ın bir kopyasını -Tacim'in parasıyla- ediniyorum. Önce kapağı, kapağın rengi çok hoşuma gidiyor. ''Sevdadır''ın şeffaf bir maviliği var. Billur suların yağlıboya tablolardaki daha tok yansımalarını andırıyor. Şeffaf, billur ve mavi. Özger'in şiirine en çok bu üç kelime yakışıyor.

(Arkadaş Zekai Özger'in Türk şiirinde süregiden bireysellik ve toplumsallık tartışmalarına sunulacak çözümü taşıması fakat bu tartışmaların kurbanı oluşu, en az diğer sivil şairlerinki kadar sivil kalemi, özgünlüğü, naifliği, cinsel tercihi ve özellikle samimiyeti pek farkedilmedi. Okulunun polislerce basıldığı bir gün başına aldığı darbelerden yaklaşık üç sene sonra, 5 Mayıs 1973'te, 25 yaşında, çok sevdiği Ankara'nın sokaklarından birinde ölü bulunması, ölümünün sebebinin beyin kanaması yani polis jobu olması ise, aynı Nilgün Marmara gibi, trajedisini kaybedecek kadar konuşuldu, konuşuldu ve sonra birden herkes sustu. Ta ne zamandan beri ''Sevdadır'' matbaa görmedi. Haliyle, bilmek ve bulmak oldukça zor.)

Belki bir ihtimal, sözgelimi diyelim, diğer çoğu sivil şairi rafında bulundurduğundan, anca sahaflarda, o da en az 20 liraya bulabileceğiniz ''Sevdadır''ı YKY yenileyebilir. YKY olmazsa da, başkası olsun. Lütfen. Lütfen.

-----------------------------------

(Özger hakkında kendi yazılarım için önce İ. ile sohbet etmem lazım. Teşekkür etmem lazım.)

Arkadaş Z. Özger'in yayınlanan ilk şiirinin ismi ''Sakalsız Bir Oğlan'ın Trajedyası''dır ki Özger kitabına da bu ismi vermek ister. Ömrü yetmez. Mayıs Yayınları ise, dönemin solcularına laf çarpan ''Sakalsız Bir Oğlan'ın Tragedyası'' yerine, daha soft ''Sevdadır'' ismiyle Özger'in şiirlerini kitaplaştırır. Mayıs Yayınları sol çevreyi rahatsız etmemek için bu mesajı, erkek egemenliğine karşı duran bu mesajı görmezden gelir. Yani, aşağıdaki şiir aslında tamamlanmamış bir kitabın koyulmamış adını da taşımaktadır.

Sakalsız Bir Oğlan'ın Tragedyası

charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz
al işte sana böyle yüze böyle güz
demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
iğne iplik elimde bıyık dikerim size
yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz

Sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz/kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz
yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız

olmak ya da olmamak bütün sorun bu
yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister
misiniz

6 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Merhaba Süetkafa kardeş, bilmiyorum belki biliyorsundur amma Mesele mecmuasının 2007 Mayıs sayısının anakonusu Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası idi. Bilgine, saygılar sevgiler vesaire...

fırat dedi ki...

tacim'e:

O sevimsiz üslubu daha suluboya birşeye çevirebilirdim. Çevirebilirim. Fakat acelem yok, birşeyleri kanıtlamaya çalışma çabam yok. Sadece deniyorum. Mesela; nasıl klasik forma yakın cümleler kurulur? Bunu öğrendikten sonra daha gevşek cümlelere geçişi deneyeceğim. Sevimsiz bulabilirsin. Bense faydalı ve gerekli buluyorum bu üslubu ki daha bir üslup üzerine laf söylemek de çok erken.

Genellikle olduğundan büyük yazmaya çalışarak büyürsün.

fırat dedi ki...

hür hilmi pir neş'eyle bu da sana:

Mesele'nin Mayıs 07 sayısını dikkatlice aramadım. Birkaç yere baktım, bulamayınca öyle kaldı. Sevdadır'dan sonra tekrar aklıma geldi. Şimdi bulmaya çalışıyorum. Daha rastlayamadım.

Adsız dedi ki...

fırat, ben ölüyorum

eloise vera dedi ki...

sevdadır'ı arıyorum istanbul'da. ve evet bulamadım. ve evet yabancısıyım buraların. kaldım öylece.