25 Temmuz, 2008

Popüler Müzikte Cinsel Muğlaklığın Bir Özeti ve Suede


Brett Anderson - Wilderness, Bölüm 1

60'lı yılların ortalarında İngiltere'de oyun yazarı Joe Orton, eşzamanlı olarak Amerika'da sanatçı Andy Warhol, daha önce kamuoyunun kendine bir saldırı olarak gördüğü homoseksüellik mevzusuna yaslanarak, queer kültürünün önce sanat çevrelerinde, ardından toplumsal alanda kabul görmesini kolaylaştırmıştı. Aynı yıllar, Lou Reed ve Velvet Underground, cinsel roller ve transvestizme dair imaları popüler müziğe taşımış; bir zamanlar ucuz şovlarda kaybedeni oynayan Drag Queen'ler, kent kültürüne karışıp ''cinsel radikaller'' olarak anılmaya başlamıştı. Cinsel tercihlerin ticari bir potansiyeli yakalaması ise biraz zaman sonra, 70'lerin başında mümkün olabildi. Müzikte cinsel ayrımcılığa dair geleneksel anlayışları tamamen reddeden Glam Rock, yeni yeni su yüzüne çıkan queer kültürünü popüler kültüre eklemlemekle kalmayıp, LBGT bireyler için yeni ifade alanları açarken, cinsel yönelimleri meşrulaştıracak kadar yoğun ilgiyle karşılaştı.

Bu ilginin birincil muhattabı ise, İngiliz David Bowie oldu. Yarattığı Ziggy Stardust karakteri, yalnızca sahne şovu için tasarlanmış bir oyun değil, hakiki bir kimlikti. Androjen, cinsiyetsiz görünümü, boyalı saçları, ilginç kıyafetleri, biseksüel söylemleri ile Ziggy Stardust, konser sonrasında da Ziggy Stardust'tı. Ziggy Stardust ise (ya da David Bowie diyelim) işin şakasında değildi.

Yine de, bir süre sonra, David Bowie ciddiyetini korumaya çalışsa da, bu yeni kimlik, kendinin parodisi halini aldı. Doğrusu, cinsel yönelimler kamuoyu tarafından sindirilmeye başlanmış, kültür alanında ise, çoktan meşrulaşmıştı. İşçi sınıfı aileleri, geleneksel kadın - erkek yaklaşımlarını kolay kolay terkedemese de, kimi şeyleri anlamaya başlamıştı. Hem, 60'lı yıllarda Avrupa, cinsellik ve ahlaka dair derin bir sorgulama sürecine girmiş, 70'li yıllardan itibaren de eskiyi yıkıp yeniden düzenlenmek istemişti. David Bowie'nin cinsel devrimciliği, ilk başta bu yeniden düzenlemeye yardımcı olsa da, bir süre sonra yeni düzenin parçası olmuş, anarşist duruşunu yitirmişti. Onun makyajı ruju farı saçı başı, bireyi apolitikleştirmekten başka bir işe yaramaz oldu. Hayranları görsel içerikle öylesine vakit harcadılar ki, homoseksüel bir ilişki yaşamak, sürekli ertelenilen, vakti geldiğinde de yıkımla eşdeğer bir trajediymiş gibi abartılan bir deneyim halini aldı. Aynı dönemlerde David Bowie, İngiliz aristokrasisini memnun etmek için milliyetçi bir tavır takınırken, Glam Rock takipçileri yeni bir içe kapanış yaşayarak, her türlü toplumsal ilişkinin uzağında yalnızlaştılar.

David Bowie'nin bıraktığı yerden başlayan Yeni Romantikler, 80'lerin başında sahneye çıktıklarında, her ne kadar punk sonrası gitar müziğinin enerjisini yitirmesiyle popa yönelişin izini sürseler de, daha ulaşılabilir bir potansiyel taşıdığı için, hiç düşünmeden sadece sahne şovu odaklı çalışmaya başladılar. Japan, Talk Talk gibi aynı dönemin esaslı gruplarını saymazsak; Visage, Duran Duran, Spandau Ballet gibileri, gece kültürü içerisinde varolan söylemler üzerinden eğlence vaat eden kimlikler üretmeye çalışıyorlardı. Bar çıkışları defilelere benziyor, bu akımın takipçileri, kıyafet şokunun üzerine giderek uçta bir varoluş yakalamaya çalışıyorlardı. Modaya da dahil olan Yeni Romantikler, cinsel devrim sonrası burjuva eğlencelerinden biriydi. Nonkonformist bir tavır geliştirmeye gerek yoktu.

Yeni Romantikler'den on yıl sonra, 90'lara girerken ise büyük bir geri adım atıldı. Post-Aids sonrası toplumda yaşanan sinme, popüler müziği de etkileyip, cinsel imaları yeniden tehlikeli ve kamu düşmanı konumuna getirdi. 80'lerin sonu gibi ortaya çıkmış kimi indie gruplar, the Smiths ve Felt dahi, büyük firmalarla çalışmadıklarına rağmen, kırılgan ve sessiz kalıp, yalnızlığı lanetleyerek, cinsel muğlaklığın silik izlekleriyle şarkılarını söylediler. Mesela Morrissey, This Charming Man, diyordu ama ardından ne kadar sorunlu, ne kadar mutsuz bir birey olduğunu belirtip, başıma ne geldiyse cinselliğimden geldi kafam karışık, gibi mesajlar veriyordu. Amerika, Grunge müziğiyle daha maskülen bir söylem geliştirirken; İngiltere, Yeni Romantikler'in plastik cinselliğini bile tedavülden kaldırıp yerine oldukça aseksüel bir duruşa sahip shoegaze ile milenyum öncesi son on yılı idare etmeye çalışıyordu. Müzik pasif ve sıkıcıydı. Dinleyiciler ise AIDS sonrası dünya da deneyimlerle güçlenmemiş, kişiliksiz, yalnız ve toplumsalın gerçekten dışında bir tipteydiler.

İşte böyle bir ortamda ayyuka çıktı Suede. Glam mirasını iyi kavramış olan solist Brett Anderson; David Bowie'nin çift cinsiyetli duruşuyla, Morrissey'in sofist kimliğini revize ederek, ahlak kurallarının yıkılmasının onaylanmadığı bir zamanda, sert bir politik üslupla ve daha pek çok anlamla popüler müzikte cinsel rollere dair boşlukları doldurup düzeni karşısına alma cesaretini gösterdi.

Bölüm 1'in sonu. Bölüm 2'de Brett Anderson'ın düzene yenilişini konuşacağım. Aradan geçen zamanla ele alınması gerekilen Brett Anderson'ın ikinci solosu Wilderness ise, bu yazının takibinde, birkaç dinleyişten sonra incelenecek. Şimdilik bu kadar.

6 yorum:

Unknown dedi ki...

Smiths ve Suede' in müziğini eşcilsellik başkaldırısından ibaret bir kültürel ve politik bir basmakalıba indirgemiyorsunuzdur umarım.

fırat dedi ki...

hayır, aksini anlatmaya çalışacağım. özellikle suede'in duruşunu çok yönlü buluyorum.tabii, tüm bu anlamlar illa gerçek ve doğru olacak da değil, belirtelim.

pınar üstel dedi ki...

genç imla obsesifleri rahatsız!
başlık biraz muğlak olmuş.

fırat dedi ki...

Pınar,

Sağol dikkatin için. Gerçi, dikkatlik birşey değil. Komik bir hata. Mazur gör, yazıyı eklediğimde işten dönmüştüm uykuluydum yorgundum.

genç blogger yorgun!

not: kız niye bloguna yazmıyorsun fanzinella'ya bekliyoruz hadi

pınar üstel dedi ki...

hihih tamam..

Adsız dedi ki...

bence yazı gayet kuramsal ve popüler müzikteki muğlak cinsiyetçiliğin siyasetini gayet iyi yansıtmış... suede'i özlüyoruz ve cinsel muhalifliğini savunuyoruz!