03 Temmuz, 2009

Çantada Keklik

Sibel Can'ın eşcinsel algıda güçlü bir çağrışım yaratamamasına şaşıyorum. Bir toplumsal cinsiyet öznesi konumunda Sibel Can, bana kalırsa, dilsel ve görsel düzeyde 'kadın' tanımının tüm yüklemeleriyle bütünlüklü bir uyum içerisinde oldu her zaman. Bu uyum, eşcinsel algının heteronormativite ile iletişimini sağlayan -ortak- pop kültür normlarıyla paralellik gösteriyor. Toplumsal cinsiyetin belirlediği bir modeli ikonlaştırmak, çift değerli bir anlam ifade etmektedir. Sibel Can imgesinin sunduğu anlam ise, anaç bir duygusallık, bedensel kaygılar, biraz salaklık ama başarı gibi kodlarla örülmüştür. Örneğin, belalı erkeklerle yaptığı iki evlilik ve söz konusu evliliklerde yaşadığı gerilim, sosyolojik bir bakış açısıyla, cinsel kimlikler arasındaki ayrımın sınırları dahilinde yaşanmış gibidir. Ayrıca, ünlü olmanın yarattığı tahribatı maneviyat duygusu ile dengelemeye çalışması, kimi zaman şüphe yaratsa da, kadına yapılan kültürel yüklemeler arasında sayılabilecek 'tevazu' halini yansıtmaktadır. Sürekli tevazu içerisindeki sakin tutumu, evlilik konusunda yaşanan sıkıntıların geri çevrilmesi için seçili bir yolu işaret eder. Fakat Sibel Can'ın en önemli izleği, bedensel zaaflarını sürekli tekrarlanan bir süreç olarak yaşamaktan kaçınmamasıdır. Türkiye pop müziğinin önemli bir ismi olmasına rağmen kiloları konusunda kontrolü sağlayamaması, kadın-anne rolündeki kaderini reddetmediği anlamına gelir ve bu yüzden, kadın kimliğine performatif bir nitelik kazandırır. Sibel Can'ın inandırıcılığı da performatif niteliğin gerçeklik ölçütünü içsel bir döngüsellikle başlangıç noktasına taşımasından ileri gelmektedir.

Her sabah Kral TV izleyerek kahvaltı yapıyorum. Bir ay öncesine kadar, Kral TV izlemelerimi öğle ve hatta akşam saatlerine kadar çeşitli dozlarda sürdürüyordum. Aklımda planını bitirdiğim bir proje için kendime uyguladığım bu disiplin, artık spontan zevklerim arasına karıştı. Pop müzik konusunda sürekli uptadelenmem, doğal olarak, yeni trendler konusunda güncel bir fikre ulaşmamı sağlıyor. Şu sıralar İsmail YK damarı 'Jale' gibi hitlerle satirik bir düzeye sıçrarken, dışarıda kolaylıkla feminen tavırlar olarak yorumlayacağımız figürlerin heteroerotik göndermelerle birlikte kullanıldığı bir döneme giriyoruz. Bu arada, kadın sanatçıların çok başarılı çalışmalar kotardığını söylemem lazım. Apayrı bir yazı konusu olacak Peter Dinçöz'ün 'Ne Yapayım Şimdi Ben'i ile Ziynet Sali'nin iki single'ı, '5Çayı' ve 'Hava Hoş'u yakalamaya özen gösteriyorum. Neyse, klasik bir Kral TV nöbetinim dününde, Sibel Can'ın yeni klibinin ilk gösterimini yakalayacağımı duyunca heyecanlanmıştım çünkü Sibel Can'ın eski albümlerini tekrarlamış biri olarak sonraki adımlara karşı bir bağlılık hissediyordum. Şarkının söz ve müziğinin Tarkan'a ait olduğunu öğrenince, heyecanım yerini temkine bıraktı. Tarkan oryantaliziminden bana fenalık geliyor, yeni yeni. İnatla çok sevmeye devam etmek istiyorum, inatla hiçbir şey değişmiyor ya da değişim, saçlarla sınırlı kalıyor ki bir süre sonra, bu minör değişim bile durduruluyor. Klibi açan havuz sahnesi, Sibel Can mitosundaki belirlenmiş yere kurulurken, 7 kilo verdiği söylenen Can'ın beden yansımasındaki tekrar beni mutlu ediyor. Sözlerin başlamasıyla birlikte sunulan sekans, kola şişelerinin bigudi yerine kullanılması, manik bir nöbeti çağrıştırıyor ve farklı bir noktadan vuruyor. Yine de, klip ilerledikçe, arka fondaki neon renklerin yarattığı kitch imaj, poz veren kadın popçu rolüyle bütünleşerek yazın light alışkanlıklarına karışıyor. Klibin kendisini ciddiye almaması, güzel bir artı. Gerçi, Sibel Can'ın beyaz gömlek-siyah şapka içinde, büyük bir küstahlık ile görüldüğü sahneler tam bir fiyasko ve klibin dokusuna oldukça zarar veriyor. Özellikle göğüs dekoltesine yapılan zoom, vasat bir cinsel gönderge olarak, uyarmaktan öte güldürüyor. Her Sibel Can çalışmasını kolay kabul etmemize sebep sayılacak sevimlilik ise klipte bolca mevcut. Yüz mimiklerindeki elastikiyet ve iki telefonla yapılan maniklik vurgusu, peşpeşe sıralanan anlamsız görüntüleri naif bir kurguyla yeniden sıralamamıza yol açacak kadar abartılı veriliyor. 'Çantada Keklik' adını taşıyan şarkı, Tarkan'ın kendisini yalnızca deyimlerle ifade edebildiğini düşündürürken, kıvrak melodisi ve ritmik sözleriyle piyasa değerlerinin karşılığını verebiliyor. Klibin kola şişeleriyle sarılan saçlarıyla Sibel Can'a odaklanarak sonlanması, Türkiye standartlarında olumlanacak bir fikrin üzerine ne kadar gidildiğini hatırlatırken, ortalama bir çalışmanın ötesinde, en başta belirttiğim Sibel Can okumalarının doğruluk payını yükselterek, beni bir daha mutlu ediyor. Heteroseksist bir proje olarak Sibel Can, farkındalık noktasındaki naif duruşuyla, kendi kimliğine yapılan yüklemeleri birebir yansıtarak, performatif anlamda kimliksizleşmenin uç bir örneği olarak aşkınlık kazanıyor. En azından, toplumsal etkiler tarafından oluş halindeki sürekliliği kaybetmemesi bile, 'Çantada Keklik' klibindeki tasarlanmış rollerin altında yatan politik unsurları görünebilir kılmaya yetiyor. Haliyle, eşcinsel bireylerin arzuladığı iletişim için kolay bir olanak sağlıyor. Hande Yener gibi belirlenmiş ve sistemleştirilmiş bir model gibi değil üstelik; doğal süreç ve etkilerle şekillenen bir öznenin gerçekliğinden bahsediyoruz. Sibel Can'ın eşcinsel algıda güçlü bir çağrışım yaratamamasına hala şaşıyorum.

http://www.dailymotion.com/video/x9r1f4_sibel-can-cantada-keklik-2009-orjin_music

0 yorum: