‘100 Bullets’ gibi kültleşmiş çizgi roman serilerinin yazarı Brian Azzarello, kendi yaratımı serilerde geliştirdiği yeni ve farklı ‘suç dünyası’ yorumunu kimi süper kahramanlara taşıyarak doksanlı yıllarda başlayan ‘yapı-söküm’ uygulamasının devamını sürdürmeye çalışıyor. Postmodern kavramın dinamiği yapı-sökümü çizgi romana taşımış Grant Morrison ve Peter Milligan’dan farklı olarak, klasik bir anlatım tarzıyla, belirli bir izlek etrafında üretimler sunan Azzarello, eserlerini değerli kılacak parıltıyı ise gerçekçi ve karanlık diliyle yakalayabiliyor. Örneğin, ‘Noir’ ya da ‘Pulp’ diyebileceğimiz akımlarla ortak paydalar taşıyan ‘100 Bullets’, dikkatli bakıldığında orijinal bir öykü gibi durmasa da, kendi içerisinde sürekli aktif tuttuğu göstergelerle yeninin yerini tutabiliyor. Azzarello’yu başarılı bir çizgi roman yazarı olarak ünlendiren örneklerden bir diğeri, ‘Lex Luthor: the Man of Steel (Lex Luthor: Çelik Adam)’, aynı bakış açısını süper kahramanların yoğun devamlılığına taşıyarak, bana kalırsa, ‘100 Bullets’in bir sonrasını oluşturuyor. Kökenleri 1940’lara dayanan karakterleri bambaşka bir perspektife taşıyan bu mini-seri, Azzarello’yu Ameikan çizgi romanına büyük bir edebi potansiyel yükleyen ‘yapı-söküm’ uygulayıcılarının yanına yakınlaştırıyor.
‘Lex Luthor: the Man of Steel’ serisinde birlikte çalıştığı çizer Lee Bermejo ile birlikte hazırladıkları ‘Joker’ isimli tek ciltlik çizgi roman ise, Azzarello’nun sunduğu güçlü bir pratik olarak okunabilir. Azzarello dilinin kimi zaman tutuk yapısı aksine başarılı bir kurguya sahip ‘Joker’, adından da anlaşıldığı gibi, Azzarello bu sefer de Batman’in en önemi düşmanı Joker’i konu alıyor. Christopher Nolan’ın yönettiği ‘Batman: Dark Knight (Batman: Kara Şövalye)’Heath Ledger filminde gösterdiği inanılmaz performansın ardından ani ölümüyle iyice akıllara kazınan ’ın Joker formunu tamamlayan cilt, Jonny Frost isimli bir suçlunun anlatımı üzerinden Joker’i tasvir ediyor. Batman mitine dair diğer önemli figürlerin farklı yorumlarla öyküye katılması, cildin niteliğini çoklu boyutlara taşıyor. Yalnızca Joker’in değil, Riddler ya da Killer Croc gibi kimi karakterlerin de farklı bir yorumla yapılandırılması, cildi esas devamlılık dışında alternatif bir yansıma gibi değişim arzulayan okuyucuya sunuyor. Öykü ilerledikçe Batman’in anti-tezi sandığımız Joker’i daha kompleks bir varoluş içerisine sığdırmayı başaran yazar, şiddeti bir ifade aracı olarak kullanmaktan çekinmeyişiyle, öykünün gerçekliğini arttırıyor. Bu gerçekçiliği destekleyen bir diğer önemli unsur, çizgi romanın kolektif çalışma uyumunu belli ederek, Lee Bermejo’nun çizgilerinden geliyor. Bermejo, deforme çizgileri ve çarpık karakterizasyonu sinematik bir anlatımla bütünleyerek Batman evreninin karanlık tonunu daha da çarpıcı hale getirebiliyor. Yine de, Azzarello’yu tam bir postmodernist çizgi romancı olarak saymayışımın nedenleri, cildin zayıf yönleriyle paralellik gösteriyor. Yapı-söküm, yani eserin temel niteliklerini mikro düzeyde ters sıralama deneyi, büyük fikirlerin sabit izlekler etrafında yeşertilmesi demekse, Azzarello henüz büyük bir fikre sahip değil. Azzarello, kendini çok önemseyen biri gibi, üretimlerine yüklediği mesajlar içerisinde, bir süre sonra kendi devamlılığını yaratarak bir başka sabitlik oluşturuyor. Evet, suç dünyasına karşı sahip olduğu duyarlılığı ile klasik karakterleri daha vahşi bir revizyona zorluyor fakat bu revizyon, karaktere ait dünya üzerinden gelişirken parıltısından bir şeyler yitiriyor.
Bana kalırsa, ‘Joker’ cildi, bu sorunların en az görüldüğü Brian Azzarello eseri. Ayrıca, ‘Watchmen’i dilimize kazandırmış Gerekli Şeyler’in başarılı çevirisi ve uygun edisyonu, hareketlenmeye başlayan Türkiye çizgi roman piyasası içerisinde çarpıcı bir okuma fırsatı yaratıyor. Azzarello ve Bermejo, çizgi romanın en derinlikli kötü karakterlerinden birini etkileyici bir aktarımla sunarken, başvurdukları sert ve kuvvetli donanımlarla akılda kalıcı bir eserin olanaklarını araştırıyorlar. Zirve noktasından pek uzağa düştükleri söylenemez.
0 yorum:
Yorum Gönder