Şarkı sözü yazmak ile şiir yazmak arasındaki fark, iki türünde en başarılı eserleri üzerinden konuşursak, biçimsellik üzerinden şekilleniyor. Lirik dizelerin müzik ile birlikte okunması veya yalnızca kâğıda aktarılması, duyguya dair belirgin formları zorunlu kılıyor. Yine de, bir şarkı sözü yazarının bir şair kadar etkili cümleler kurabilmesi ile bir şairin melodik şiirler yazabilmesi, bu zorunluluğu kıran sıra dışı deneyimler olarak etki alanını katlıyor. Örneğin, bestelenen şiirlere karşı yüksek beklentilerimiz, şarkı sözlerinin niteliğine dair beklentilerimizle bütünleşirken; şiirde ritmi dediğimiz aracın gerekliliği, bizi müziğin verdiği hazza yakınlaşıyor. En azından, ben böylesi bir iletişim ile birlikte yeni yorumlar üretebiliyorum.
Şiir Duyarlılığından Şiir Dışına
Bana şiiri yalnız şiirde aramamam gerektiğini öğretmiş en önemli müzik grubu Suede’in solisti Brett Anderson, yapıp ettiklerinin gerçek değerini karmaşık bir yapı içerisine saklamak konusunda her zaman ısrarcı oldu.Glam mirasını iyi kavramış olan solist Anderson; David Bowie'nin çift cinsiyetli duruşuyla, Morrissey'in sofist kimliğini revize ederek, ahlak kurallarının yıkılmasının onaylanmadığı bir zamanda, sert bir politik üslupla ve daha pek çok anlamla popüler müzikte cinsel rollere dair boşlukları doldurup düzeni karşısına alma cesaretini gösterebilmişti. Doksanlı yılların ‘post-aids’ sendromuna karşı hedonizmi desteklemekten çekinmeyen Anderson; yeri geldiğinde sarsıcı, yeri geldiğinde hüzünlü olabilecek bir derinlikten yazıyordu. Anderson’ın yazdığı sözler, bireysel duyarlılığın modern dünya karmaşasında veya cinselliğin öznel karanlığında anlamlanıyordu. İmge kullanımı konusundaki ısrarı, biçimsel zorunluluklara dair bir karşı koyuş içerdiği gibi, sanatçılığının içsel donanımlarıyla da ilgiliydi. Brett Anderson, şiire dair temel dinamikleri kendi üretimlerinin niteliğine yönelik bir şart olarak görürken, bir insanı şair yapacak duyarlılıktan şiir dışına çıkıyordu.
Suede’in dağılmasıyla birlikte, bu karmaşık yapıya ait çoğu öğeyi terk eden Brett Anderson; şimdi bir başka lirik zirveyi belirliyor. Suede'i 2003 yılında sonlandıran Anderson, solo çalışmalarıyla Suede dönemi arasında kalan süreci, ‘Dog Man Star’ın ardından Suede'i terk eden gitarist Bernard Butler'la yeniden bir araya gelip tek albümlük The Tears oluşumuyla değerlendirmişti.Anderson'ın solo kariyeriyle beliren yeni sanatsal arayışları ise, Suede'in görkemli müziğinde veya The Tears'ın başarılı performansında cevap bulamayacak kadar yalın ve şiirsel. ‘Kara Parçaları’nı ilgilendiren kısımlarına yönelirsek, en son ve en başarılı solo albümü ‘Slow Attack’, söz yazımı konusunda da bu yeni arayışların karşılığını net bir biçimde sunuyor. Anderson dilindeki Ballard / Joyce etkileşimleri, ‘Slow Attack’de daha bireysel bir anlatımla törpüleniyor ve tüm karmaşık imgeler, daha belirgin anlamlar için eriyor.Kışın getirdiği ilhamla kotarılan albüm, Rilke şiirlerini hatırlatan doğa-insan lirizmiyle çevrelenirken, içeriğiyle paralel bir biçimde, minimal bir folk müzik ile doğaya ait sessiz güzelliği çağrıştırıyor. Albümün ilk şarkısı ‘Hymn (İlahi)’, İngiliz şair Percy Shelley’nin görsel algısından yararlanarak, ‘Slow Attack’ manzarasını belli ediyor. ‘Hiçbir zaman bir albüm için bir şeyler yazıyormuş gibi hissetmiyorum’ diyen Anderson, ‘Frozen Roads (Donmuş Yollar)’ şarkısında söylediği ‘donmuş yollar üzerindeki sonsuz şiddeti düşün’ dizesiyle kendi yalnızlığı şiirsel bir şiddetle kesiştirip bir şarkı sözünün ötesinde sarsıyor. Albümü kapatan şarkı ‘Leave Me Sleeping (Bırakın Uyuyayım)’, ‘Slow Attack’ın karanlık atmosferini büyük bir hüzünle tamamlarken,Brett Anderson’ı bir şair olarak konumlandırmamın gerekliliğini kanıtlıyor.
Hani her hafta bir kitap hakkında yazıyorum ya, bu haftada bir kitap hakkında yazdığımı düşünmenizi istiyorum. Derin, kırılgan, karanlık bir şiir kitabı.
http://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1256641719&year=2009&month=10&day=27
0 yorum:
Yorum Gönder