Tanımadığım insanlarla konuşmayı severim, gözlemlemek istediklerimi sererler hemen, kusurlarını anlarım ya da anladığımı sanarım. Mesela, kimin satın aldığı kitabı okumayacağı, kimin hevesle parayı uzattığını ayırabiliyorum. Siyah ile beyazın netliği kadar keskin bir ayrım bu, en azından bana göre.
Diyelim ki; cebinde bol parasıyla ya da yadırgadığım kredi kartlarıyla birisi geldi, kitap okuyor hani, ama fazla derine de in(e)memiş. Soruyor da soruyor, alıyor da alıyor, sınırı yok. Benim alamadığım kitapları alıyor bilhassa. Saçma bir hırsla kıskanıyorum öyle insanları; ben daha çok hak ediyorum satın alacaklarını/aldıklarını, ben daha çok değer veriyorum, ben daha çok önemsiyorum.
Küçükken de fazla önemserdim böyle şeyleri; başkalarının evine gittiğimde süslü oyuncakları kuytu köşelere saklardım, salak sahibi kırmasın-bozmasın diye. Önemli olan sahip olmak değil, güzelliğe layık olabilmekti. Güzel oyuncakların güzel sahipleri olmalıydı, kirlenirlerdi pis ellerde.
Eğer kirletirlerse, hakkını veremezlerse güzelliklerin, cezalandırmam lazım. En azından bana yaşattığı estetik duygularının karşılığını vermeliyim. Bu yüzden, sinir olduğum müşterileri zehirliyorum. En tehlikeli, en kafa karıştırıcı kitapları veriyorum ki estetiğin altında ezilsin, kullanmadığı mantığı da etkisiz kalsın. Kafası karışsın. Ya da verdiği paraya hayıflanıp bana kızsın. Pişman olsun yani. Çünkü; estetik, yaşamı çekici ve olağanüstü kılar, eğer hakkını verebilirseniz. Yoksa, pembe bir düşten öte değildir.
Bugün bir iki tane, bu tarz müşteri geldi. Birisine, genç birisine ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ve ‘Sofie’nin Dünyası’nı önerdim. Çok mükemmel kitaplar yani, ama pek tabi o bir süs eşyası arıyor. Sofie’nin Dünyası’ çok kalın diye almak istemedi, ısrar ettim, kabul etti sonunda. Bir başka kişiye de ‘Dorian Gray’in Portresi’ni vermek istedim, baya makyajlıydı yüzü, sıcakta akıyordu boyaları, elinde alışveriş poşetleri, diğer elinde peçetesi. Satın almadı ama.
Her neyse, umarım patronum filan bu yazıyı okumaz. Gerçi kötü bir şey yapmıyorum, sadece laf olsun diye soruyorlarsa bir tür, gidip en ihtişamlısını/en güzelini veriyorum. Altından kalkamadıklarında diğer güzellikleri kirletmesin diye.
0 yorum:
Yorum Gönder