24 Temmuz, 2007

Litost
Milan Kundera’nın romanlarına bol bol tema olan ‘litost’, başka bir dile çevrilmesi oldukça zor olan bir Çekçe sözcüktür. Bana göre yoğun kıskançlık altında kendimizi diğer insanlarla eşitlemeye çalışırken kırıp döktüklerimiz olsa da, asıl tanımı oldukça zor, anlatması zor, anlaması ise kolay, neden öyleyse. Litost’un kökü kendi zavallılığımızdır ve bu duygu olmaksızın hatalarla dolu olan insan ruhunu anlamak imkânsızdır, Kundera’nın dediği gibi.

Bugün iki bayan geldi kitapçıya; biri alabildiğine süslüydü, dar blucinden yağları fırlamıştı, oldukça rahatsız ediciydi, diğeri ise, daha sakin/daha sade/daha doğal/daha sevilesiydi. Bildiğin insandı işte. Uyuşmamış üstünü başını dert etmiyordu, ya da daha iyilerine parası yoktu, saçını toplaması yeterliydi, şık bir çantası taşımıyordu, poşet ne güne duruyordu? Neyse, kitap almak isteyen süslü olandı, berikisi sanığıydı, kitap okuduğunu birilerine göstermeli ya hani. Aşk romanı istedi benden, Bodrum’a gideceğini ve orada güneşlenirken illa kitap okuması gerektiğini fakat ağır şeyleri kaldıramadığından bahsetti. İki üç seçenek dizdim önüne, içinden yakışıklı bir ismi olanı aldı, önce şöyle bir arkasını okudu, bu değerli yaratık kitaplarla ilgili görünmekte çok başarılıydı, sonra atıp tutmaya başladı yanındakine; ‘Ay şekerim ayda en az bir kitap bitirmezsem kendimi kötü hissediyorum, kitap okumak stresimi alıyor. Bu yazarı da çok seviyorum, diğer kitapları da var evde, tam aradığım gibi aşk romanları yazıyor kadın.’ Halbuki o yazarın tek bir kitabı vardı.

Havaya litost duygusunu dağıtan şey ise, havalı kadının arkadaşını resmen parçalamasıyla oldu. Kadını parçaladı, kadının gururu havaya saçıldı, dağıldı adeta. Önce ‘sen kitap okumuyorsun değil mi’ diyerek yaptı bunu süslü olan, belki de farkında değildi. Sonra ise az çok bilgisiyle arkadaşına ders vermeye çalıştı, sözcüklerinin arkasında hafif bir aşağılama vardı. Bunu hissetmiş olacak ki, karşı atağa geçti birazdan litostu tutuşacak olan; ‘Ben de kitap okuyorum, hem de kalınlarından, büyüklerin kitaplarından.’ Öyle bir kahkaha ile cevapladı ki süslü olan, ben bile üzüldüm beriki kadına. Herkes kitap okumak zorunda değil. Hem okuduğunu söyleyen de aksesuardan başka bir şey aramıyor. Ama işte, litost böyle bir şey, yapamadıkları için kendi kendine acıyor insan ve tepkisini aşırıya kaçırarak kendini eşitlemeye çalışıyor. Tam duyamadım ama ‘sen de süslü kokanının tekisin’ anlamındaydı aşağılanın tepkisi, oldukça açık ve ağırdı. Kendi acizliğimizi görünce, hemen diğerine saldırmak litost. Öc almaktır. ‘Öc almanın gerçek nedeni, hiçbir zaman açıklanamayacağından yalancı nedenler ileri sürmek gerekir.’ Litost, zavallılıktan doğum zavallılıkla ölür. Litost, dibe vurup dibe vurduranı da yanına çekmektir. Aşağıda herkes eşittir.

3 yorum:

Dila dedi ki...

Amaç kitap okumak, stres atmak değil zaten. Tatil mekanlarında, elinde kitap, okurmuş gibi yapan hatunların verdiği mesaj belli..bunu daha çok ruslar (beden işçileri) yapar ama neyse..evet dolaylı yoldan stres atmaksa atmak, doğru ':/

Dila dedi ki...

yani şahsın "litost"laması doğaldır..

Murat Artan dedi ki...

ben olsam şu tek kitabı olduğunu söylerdim,gerçi o atmosferi yaşamak lazım,ne kadar işe yarardı bu bilemem.

litost,bir şey daha öğrendik,sağolun efendim;)