26 Ocak, 2008

plasi-k-bo

Tatil gelmeden önce her şeyin çok güzel olacağına inanılır ya, tatil geldiği zaman, tatile bırakılan planlamalar büyür de tatili yer ya, işte, böyle olmasın, böylesine harcanmasın,diye yaptıklarıma ve yapacaklarıma dikkat ediyorum ki annem bile şaşkın; Fırat, erken mi kalktın sen bu sabah? Birde şunu farkettim, meğer merhametsiz bir insanmışım, en yakınımdaki iyilik yaptıkça anladım, merhamet biriktirmek için de zamana ihtiyacım var, zamanı iyi kullanmaya.

Cuma günü ne yaptığımı ya da ne yapabileceğimi bilmiyordum, mermamet&nizam istekleri bugünkü kadar netleşmemişti, karne de pek iyi değildi ve birden kendimi ilkokul arkadaşlarımla internet üzerinde konuşurken buldum. Eski arkadaşlarla konuşmak Placebo dinlemekle aynı etkiyi yaratıyor, konuşmadan sıkılmamak, etkiyi kuvvetlendirmek için uzun süreden beri ilk kez Placebo açtım, dinledim. Son iki albümlerini bazı şarkıları eledikten sonra Shift+Del ile çöp kutusuna bile yollamadan yollamıştım. Bir zamanlar zamanlarımı çalan ilk üç albümlerinin büyüsü ise uçmuş, unutulmuştu. Neyse, çocukluk arkadaşları çocukluk demekse, ilkokul arkadaşlarımla konuşmak rahatsız edebilirdi. Fakat konuşma sandığımdan rahat geçti, Placebo onca el altılığına rağmen iyi gelebiliyordu, özlemişim. Hatta, Burger Queen, Summer's Gone ve Pure Morning fazla iyiydi. Bu üç şarkı, birkaç eski arkadaşımı tekrar arayıp dostluğumuzu diriltmek isterken de çalıyordu. Placebo ise güzelken, harikaydı.

A friend in need's a friend indeed, my Japanese is better (nam-ı diğer Pure Morning)
Cue to your face so forsaken, crushed by the way that you cry (
nam-ı diğer Summer's Gone)
You're the truth, not I, you're the truth, not I (
nam-ı diğer Placebo'nun son güzel şarkısı)
ve en iyisi:
Hey You, Hey You, Hey You, Hey You (
nam-ı diğer Burger Queen)
and the razzie goes to:
Because I want you too
Because I want you, because I want you
(
nam-ı diğer ben seni istemiyorum)