12 Aralık, 2008

Sanatçı Sendikalaması / Parça Bir

Sanat, insanların yaşamıyla birebir ilgilidir, derler: Somut olandan beslenir ve somut olanı estetik değerlerin katkısıyla yücelterek canlı yaşantısının mükemmeliğine ortak eder; bu mükemmeliğin varyasyonlarını oluşturur. Modern sanat kuramları ise, sanat eserinin çevresinde biriken organik yapılanma, soyut imgelem ve psikoloji gibi değişken normların daha elitist sınırlamalardan geçmesiyle, paradoksal bir kaçış!, gerçekliğin dar alanlarından sıyrılarak sınırsız seçeneklere sıçrar. Aristotoles'in totolojik dil algısından beri sürekli gelişen anlam da, böylelikle, modern sanatın yüklendiği "aşırılıklar" sayesinde klasik formunu aşıp tarih ve kültür dolaşımı içerisinde zamanla ilişkisini bütünler. Modern sanatın en büyük katkısı, anlamın yolculuğuna hız kazandırmasıdır. Yine de, Aristocu mantık'ın içerisinde görebileceğimiz "bir şeyin kendinden başka bir şey olamaması" halinin nasıl çürütüldüğünü yeterince iyi kavrayamamak, sözkonusu katkının sanatı yutan dipsiz karadeliklere evrilmesine yol açabilmektedir. İdeolojiden kaçmak dediğimiz bu hata, mevcut sistemin varsayımlarıyla ilişiği bulunan eserin anlam bağını koparıp onu tarih-toplum-dil zorunluluklarından uzağa taşıyarak babasız ve çocuksuz bir verimsizliği tetikleyecek kadar ileri gidebilir.

Buna rağmen modern sanat tarihsel gerçekliklerle yüzleşmeyi reddetse bile, ortaya koyduğu eser kendi elitizmini açığa çıkararak cinsiyetsiz, bireyci gibi tanımlamalarla sanatın ideolojik kökenlerini ele verir. Yapısalcılığın unutulup gittiği 21. yüzyıl zeitgeist'inin sırrı da bu bilinçdışı ortaklığın üzerine örtülen kapitalizmin gerçek işlevini korumaya çalışmaktan öte değildir. Kapitalist düzen, bireyin seçme özgürlüğünü savunurmuş gibi gözükürken, bireyci takıntıları sanat alanına taşımak konusunda daha pişkin davranır. Sanatçı, her türlü ideolojiye karşı ---- çıkmamalıdır, karşı çıkış beraberinde yeni ideolojik kuram ve eleştirileri getirir; sanatçı, ideolojiyi yok sayarak kendi iktidarsız vicdan konumuna itilip etkisiz hale getirilmelidir. Aksi takdirde, bir yerlerden birileri tarihin sopasıyla tüm o kötü eserleri paramparça edip değersizliği yüze çarpacaktır. Dünyanın en önemli insanları şairler bile önemsiz hale getirilmelidir, şairler bile kimsesizdir; ne onlar birilerine dokunsun, ne birileri onlara. Yine de; burjuva toplumunun arzuladığı insan modeli, kapitalist düzenin "benzersiz birey" yalanıyla avuttuğu sanatçıyla örtüşmektedir. Zaten tek etki de bu uyuşumda gözükür ve her şey, bu uyuşum üzerinden gelişir. Birileri gider, bir tablo alır, Büyük Salon'un duvarına asar. Elbette birey benzersizdir, fakat sanatçı asıl değerini ancak tarihsel duyarlılıkla birlikte telavuz edilirse kazanabilir. İşte modern sanatın, güncel sanatın, her ne derseniz, esas problemi!: Modern sanat tarihsel duyarlılıktan yoksundur, kardeş. Kapitalizmin modern sanatla ilişkisi, yatırım olarak görülen eserlerin maddi yönünün de ötesinde, bir nevii kandırmacadan ibarettir üstelik. Kapitalizm, sanatla dost gözükür, sanata para ayırmıştır, sanata saygılı davranmaya çalışır; böylelikle kültürsüzlüğü gizlenecek ve burjuva toplumunun ikiyüzlü değerleri keş paraya çevrilecektir. NE ilginç, olası bir kriz anında kaynakları kesilecek ilk kanal da yine sanat olacaktır kuşkusuz.

Yerli yayıncılar Karl Marx kitapları basıyor şu sıralar, Amerikalı yayıncıların fırsat avcılığının güncel izdüşümü. Gözü dönmüş bir tüketim dayatması var, kim ne yaptığını bilmiyor, satsın da, gerisi fasofiso. Kendinden geçmişliğin en çok yaraladığı kesim, yine sanatçılar. Susan Sontag'ın bir kitabı: Sanatçı, Örnek Bir Çilekeş. Çile çektiklerinden de haberleri yok üstelik, avangardé takılıyoruz. Kimilerinin şarkılar çalarak dans etmesine tam üç yıl boyunca, buna benziyor işte aynen buna, ardından ev iş ev iş ev iş ev iş. Andy Warhol'un ilk dönem filmleri gibiyiz; başlığımız, ayrıca konumuzu işaret ediyor ve durağanız, sıkıcıyız ve hareketsiz ve bilhassa renksiz; aynı hayat gibi hayat gibi tekrar ediyoruz her şeyi tekrar tekrar. Bizi eğlendirecek birileri de yok. şinanay da yavrum şina şinanay. Aslında eğlence bile tarihten geçiyor, n'ber? şinanay da şinanay hoppa şinanay. EEE, şair olmak istiyorum, daha çok tarih diyeceğim ben. Hatta ne dersem tarih, ayakta selam. Mesela Yunanistan, bak nasıl eğlenceli Helenik keşmekeş. Örgütlüler çünkü; sabah liseliler eylemde, akşamsa anarşistler iniyor sokaklara. Biz de böylesi bir eylem gerçekleşse daha ilk saatinde polis 100 kişiyi tarar, bir o kadarı ölür orada, geri kalanı dağılır korkudan ya da tazyikli su. İtaat edenler bile çıkabilir. Örgütlü değiliz çünkü; beraberce fikir üretmek yerine, üretilen fikirlere itaat ediyoruz. Oysaki herkese söz hakkının düştüğü bir örgütlenme modeli, daha bireyci değil mi, post post modern dostlar? Ben lafımı burada kesiyorum. Devamını da yazmıştım, bienal nasıl sendikalaşmalı?, filan; fakat, şimdi eklemek istemiyorum çünkü bir yerlerde birilerini tarih sopasıyla korkutmak öyle tek seferlik iş değil. Büyülü Gerçekçilik'in büyüsü 24 saat sonra balkabağına dönüşecek hem, bekliyorum.

0 yorum: