21 Temmuz, 2009

Kara Parçaları 4 / 21 Temmuz Salı / BirGün

Her türlü yazınsal ürünün popüler kültüre şekil veren diğer etkenler arasında geride kalması, yazının tarihsel iskeletinde yer alan seçicilikle açıklanabiliyor. Bu açıklamanın üzerine, bir de kitlesel talep normlarıyla sürekli çakışan sorgulayıcı tavır eklenince, geniş açıyla en büyük manzaraya sahip olan yazı, güncel hafızada hak ettiği alana sızamıyor. Genel anlamıyla değerlendirildiğindeyse, başka bir paradoks ortaya çıkıyor. Kimi zaman kardeşi düzyazı tarafından bile ötelenen şiir, fırsatı yakaladığı an, çemberin çapını üçe-dörde katlıyor. Gerçekten de, şiirin çemberi, şiir dışının somutluğunu öğütüp, kendine katmak konusunda tek gerçek potansiyeli taşıyor. Ne yazık ki, şiirin ‘az okunan bir sanat’ olduğunu söylemek, bana kalırsa, mevcut potansiyele sırt çevirmek demek oluyor.

Müzik, böylesi bir gücün sorumluluğunu üstlenebilen ender gönüllülerden biri. Ritim, ahenk ve söz kompozisyonuyla şiir ile ortak oluşum noktaları içeren müziğin iletişim adına sahiplendiği görev, şiirin yayılma olanaklarının tıkanmaya çalışıldığı ülkemizde ayrı bir anlam ifade ediyor. 19 Temmuz Pazar gecesi 30. yıllarını kutlayan Yeni Türkü, bu anlamın şekillenmesinde katkısı bulunan grupların başında geliyor. Yeni Türkü isminin şair Yaşar Miraç tarafından verilmesi bile bir işaret olarak görülebilir. İlk albümlerinden itibaren şiirler besteleyen, şairlerle birlikte çalışan grubun kazandığı ünün, şiire ait bir ivmeyi harekete geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu ivme, Pazar günü gerçekleştirilmiş konser boyunca sürekli yükselişteydi. Öncelikle, şiir algımın oluşumunda sıraladığım, yaşayan şairler arasında beni ve belki de benden ayrı tutmam gereken, üretimlerimi besleyen algıyı en fazla etkileyen dört şairden üçü oradaydı.

Artık neredeyse Yeni Türkü’nün bir üyesi gibi görülebilecek Murathan Mungan, Yeni Türkü ile birlikte yaptığı her çalışmada adını tekrarlatabilmişti. Mungan, her ne kadar kendi şiirlerinin bestelenmesinden çok, şarkı sözleri kaleme almışsa da, şiirine uzanan bir izleğin etrafında üretmişti. Yazdığı ‘Maskeli Balo’, ‘Olmasa Mektubun’ ve ‘Telli Telli’ gibi eserlerin konser süresince çalınması, geniş kitlelere yayılmış bu üretimlerin toplumsal bilinçte yaratacağı etkiyi mimler gibi, coşkuyla karşılandı. Murathan Mungan’ın ardından anılan ikinci önemli şair Yıldırım Türker ise, ‘Yağmurun Elleri’ şarkısına Barış Pirhasan ile birlikte yaptığı katkıdan dolayı Yeni Türkü tarafından yüceltilirken, Türker’i şair olarak bilenlerin yaşadığı haz, ‘Cihangir Kedileri’ gibi harika bir kitabı özletiyordu. Mungan ve Türker ile dörtlü grubun ikisi tamamlandı. Turgay Fişekçi ve Meral Özbek’in de sunulması, konsere yoğun bir doygunluk kazandırdı. Konserin en hipnotik anı ise, benim şu dörtlünün başını çeken Lale Müldür’ün şiiri ‘Destina’ çalınırken yaşandı. Şairin ilk kitabı ‘Uzak Fırtına’da yer alan şiirin kırılganlığı, Yeni Türkü’nün 30. yıla yakışır bir biçimde düzenlediği orkestra ile iç içe geçerek sarsıcı bir yoruma evrildi. Her zamankinden farklı bir biçimde, daha gotik bir tonda yorumlanan ‘Destina’nın, Murathan Mungan şarkı sözleri arasında beni en çok etkileyen ‘İstersen Hiç Başlamasın’ı takip etmesi, şiirle yaşanan yakınlaşmayı tamamlamak için düzenlenmişti sanki. Konser salonunun ‘Destina’ boyunca pür dikkat kesilmesi ya da ünlü Yunan sanatçı Haris Aleksiou’nun Mungan’a selam vererek şarkısına başlaması gibi ayrıntılarla büyüyen şiir çerçevesi, konseri kapatmak adına sahneye çağrılan şairlerin ayakta alkışlanmasıyla somut bir görüntü etrafında sabitlendi. Maalesef, tüm bu güzel anlar bile, şiirin hakkını teslim etmeye yetmiyordu. Yine de, şiirle ilgisi olmayan birkaç dinleyiciye başlangıçlar sunuldu ve bundan sonrası, okuyucu sıfatı kazanan kişinin izlediği yol boyunca karşılaşacağı yeni isimler adına olumlu bir dolaşıma kaldı. En azından, benim için dördüncü isim Ahmet Güntan’ın yokluğunu saymazsak, Türkiye şiirinin iki büyük ismi Lale Müldür ve Murathan Mungan ile artık şiir yayınlamasa da, doksanların en etkili şiir kitaplarından birinin sahibi Yıldırım Türker’i, yani Cihangir Kedileri’ni, özel sözcükler kullandıkları için dakikalarca alkışlayan bir kalabalık görmek, apayrı ve de tekrarlanmaz bir an olarak, hem şiire, hem de popüler kültüre ortak bir çentik gibi işlendi.

http://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1248172969&year=2009&month=07&day=21

0 yorum: