Milliyet Sanat’ın Nisan sayısında, Ayşegül Sönmez ilginç bir yazı yazmış. Yazının başlığı: Müzayeden mi var Müzayeden Var. Başlıktan da anlaşılabileceği gibi, yazımız sanatın kaçınılmaz öğelerinden biri olan ‘alım-satım’ değerleriyle ilgili. Geçen yıl yaşanan Sotheby’s heyecanın dönüştüğü komik durumdan bahsederek giriş yapan Sönmez, asıl meselesine gelmeden önce güzel bir soru sürüyor önümüze; çağdaş sanatta Avrupa, Avrupa’dan vazgeçti mi?
Çağdaş sanat pazarına dair kimi belgelerden anlıyoruz ki, Sönmez, satın alma gücünün Avrupa’dan Doğu’ya, Asya’ya kaydığını örneklemeye çalışıyor. Gerçekten de, Avrupa’nın sakin kalmayı denediği bir dönemin içerisindeyiz. İstanbul’da dâhil olmak üzere, koleksiyonlarına yeni parçalar eklemek isteyenler ya da koleksiyonculuğa yeni başlayanlar için paket program işlevi gören çeşitli ‘sahalar’ önemini gittikçe arttırıyor. Contemporary Istanbul 09’un gizil işlevi, Avrupa pazarının Asya pazarına yönelirken uğradığı duraklardan biri olmasıydı. Bilirsiniz, iki kıta arasında: AVRASYA.
Yine de, bu geçişi Avrupa’nın kendinden vazgeçişi olarak yorumlamak biraz erken bir öngörü olur. En azından, iki-üç yıldır sürekli konuşulan ‘uzak ülkelerin sanatı’ bile, Avrupa piyasasına yeni bir dinamik katıyor; yani, fayda yine Avrupa’ya dönüyor.
Sotheby's’in kime fayda sağlayacağı, henüz belirsiz. Ayşegül Sönmez, müzayede kavramının iyiden iyiye açığa vurduğu kimi temel sorunları dünya perspektifinde yorumlarken kaygıya düşmekte oldukça haklı. Sotheby's, ‘Avrupa’ya açılma’ fikrini neden mottolaştırıyor, diye düşünmek bile bir şeylerin iyi gitmediğine dair ipuçları veriyor. Hepimiz biliyoruz ki, Avrupa’da baş gösteren Doğu –ya da Asya- açılımı, bizdeki ‘güncel’ değerlere pek uymuyor ve ister istemez, Türk resminin kendine has algılanmasının ötesinde, mesele yeni tüketim alışkanlıkları içerisine sıkışıyor. Satılan eserler ne kadar Türk resmi özelinde algılanıyor; satın alanlar Avrupa yorumuna dair ne gibi bir ön-hazırlıkla geliyor? Ayrıca, Sönmez’e katıldığım bir başka konu da, Sotheby’s katalogundaki belirsiz sınırlar. ‘Çağdaş Sanat’ başlığı altına Fahrelnisa Zeid’in yer almasındaki neden, katalogdaki en pahalı eserin ona ait olmasından anlaşılabileceği gibi, daha çok ‘müzayede’ mantığına hitap ediyor.
Bir insanı herhangi bir sanat eserini satın almaya iten nedenleri, hem satın alan, hem de satın alınan üzerinden kıyasladığımda; emperyalizm vs. gibi ekonomik tanımlara takılmadan bu sürecinde estetik zevkin içerisine dâhil olabileceğini düşünüp kendimi rahatlatırım. Sık sık yaparım bunu. Gerçekten de, sanat koleksiyonerliği konusunda herhangi bir olumsuz düşünce taşımıyorum. Kendi iç dinamiği içerisinde zaten tutarlı olmak zorunda kalan bir sistem. Fakat Sotheby’s ‘kişisel koleksiyon’un ötesinde bir amaç taşıyor ve bu amacın geçerliliğini sorgulamak, koleksiyon mantığının sınırlarına dair güçlü bir bilgi sunuyor. Gazetelerin, dergilerin hangi eser kaça satılacak diye sürekli haber ettiği Sotheby’s’e yeni ve cesur bir gözle baktığı için, Ayşegül Sönmez’in yazdıkları oldukça önemli ve elimizdeki bilgiyi tamamlıyor. Katılın ya da katılmayın.
0 yorum:
Yorum Gönder