27 Eylül, 2008

“ÖLMÜŞ GİBİ YAPIYORUM” / 28 Eylül Pazar / Birgün


Sanatta kurgulamanın başı ve bitimi belirgin dizilimler içerisine sığdırılmasının gerekliliğine dair sorunsal aşılalı çok zaman geçti. Özellikle edebiyat kanalında gerçekleşen devrimler, kurgunun sıraladığı anlatının parçalanabileceğini, sanatçının anlamlı olmak dışında kaygılar taşıyabileceğini kanıtladı. Fransız şair Stephan Mallerme’ın “yazdıklarının başını ve sonunu at” diyerek özetlediği bu yeni algıyla birlikte, mantıksal bir sıra izleme yöntemi yerini bilinçdışına ait imgelerle aklı yadsıyan deneylere bıraktı. Arthur Rimbaud’nun “insanı değiştirme” özlemi ile Karl Marx’ın “dünyayı değiştirme” önerisini aynı plan önünde görmemizi sağlayan, böylelikle sanat gündemine heyecan katan yöntemli deneysellik sayesinde kurgu denilen düzenin sınırları kaldırılmış oldu. Sanatçıya daha özgür alanlar sağlayan bu yıkım sayesinde kakofoniyi harmoniye ulaştıran geniş bir algı da kendiliğinden gelişiverdi.

İstanbul Modern’in yeni sezonunda, Fotoğraf Galerisi alanında seyirciyle buluşan “İnsan Halleri” sergisi, farklı kurgulama olanaklarından yararlanıyor, içeriğini ise sanatseverlerle paylaşma motivasyonuyla şekillendiriyor.

Küratörlüğünü Engin Özendes’in üstlendiği sergi, bir bütünün karşılıklı sıralanmış iki parçasından oluşuyor. Galerinin bir duvarında Ergün Turan ve Süreyya Yılmaz Dernek’in tahta bir kasnağa gerilmiş, kara bir fon önünde yoldan geçen insanları fotoğrafladığı çalışmalar yer alırken; beriki duvarda Sıtkı Kösemen’in ölü taklidi yapan kişileri saptadığı çalışmalar sunuluyor. “İnsan Halleri” sergisi, bu haliyle, iki farklı projenin birlikte kullanıldığı sergileri andırsa da, fotoğrafların anlam olarak taşıdığı bütünlük, ayrımın yalnızca üsluptan kaynaklandığını belirtiyor.

İstanbul Modern’in alt katında, uzunca bir koridor boyunca ilerleyen mekânla birlikte anılabilecek “İnsan Halleri”; “gitmek, durmak ve bitmek” diye kısaltabileceğimiz izlekleriyle ve koridorun zemininde yazılı cümlelerin trafik şeritlerini andırmasıyla kasıtlı bir yol vurgusunu çağrıştırıyor. İlk olarak Ergün Turan ve Süreyya Yılmaz Dernek’in çalışmaların yer aldığı duvarın takip edilmesi halinde, çalışmalarda yer alan insanların bir uyarı olmadığı takdirde geçip arkalarında bırakacakları siyah fon üzerinde en doğal halleriyle fotoğraflanmaları, yolların hikâyelerle birlikte uzadığını kanıtlıyor. Derindeki özü yüzeye çıkarmak, ansızın yakalamak isteyen bu fotoğraflar, insan hallerinin orta yerinde başlıyor.

Karşı duvarda ise “yolu bitmiş gibi yapanlar” yer alıyor. Björk’ün “ Play Dead” şarkısında geçen “Ölmüş gibi yapıyorum / Acıyı durduruyor” dizelerinden kalkarak şekillenen çalışmanın başlığı da “Ölmüş Gibi Yapanlar”. Fotoğraftaki insanların, dünyanın içinde bulunduğu acılara tepki göstermek için ölümü oynaması, yani, ölümü bile çıkışsızlığın eşiğinde sıradanlaştırabilmesi eleştiriliyor. İlk izlenimde sergiye ait bir bütünlüğün dışında kaldığı sanılabilecek bu ana fikir, yoldan geçen insanların pozlarıyla birlikte düşünüldüğünde, ortak nokta olan içgüdüler üzerine yoğunlaşıldığını belli ediyor.

Anlamsal olarak sağlanan paralellik, biçimde de uyum gösteriyor. Sergilenen 52 fotoğraf, sırasıyla numaralandırılmış. Bu numaralandırmanın sağladığı seçme özgürlüğü sayesinde, başı ve sonu kesinliğe yaslanmamış fotoğraflar izleyici tarafından re-make sürecine tutulabiliyor. İzleyiciler, belirlediği fotoğraflar üzerine öyküler üretebiliyor. Sanatçılar, bu hikâyelerle yeni bir sergi oluşturmak arzusunda.

Sonuç olarak, sanatta kurguya dair yeniliklerden hakkıyla yararlanan bir sergi “İnsan Halleri”. Kurguda sağlanan bu rahatlama, serginin kendi yapısını bozup yeniden kurabileceği alternatif okumalara ve belirli meseleler üzerine çok boyutlu düşüncelere imkân sağlıyor.

Fırat DEMİR

0 yorum: