04 Ağustos, 2009

Kara Parçaları 6 / 04 Ağustos Salı / BirGün

Bir şairin ya da yazarın sahip olduğu duyarlılık, mekânsal bağlamda ne gibi ilişkilerle anlamlandırılabilir? Mesela, Arthur Rimbaud’nun Paris komününe karşı duyduğu hayal kırıklığını dikkate almayarak, Rimbaud şiirini okuyabilir miyiz? Mekân ile yaratıcının arasındaki ortakyaşarlığa vurgu yapmak için pek çok örnek verilebilir. Asıl önemli olan ise bu tür örneklemelerden çok, temelde yatan keşfetme/keşfedilme olgusudur. Mekânın statikliği çeşitli kurgulamalarla canlandıkça, kurgulayıcının da kendini konumlaması kolaylaşır ve sonuç olarak, görünürlüğü arttırmayı amaçlayan bir bütünleşme yaşanır. Ece Ayhan imgesinin aklımıza getirdiği karanlık sokaklar, Ece Ayhan şiirinin varoluş alanıdır. Beat Şairleri, şiir kuramlarının iskeletini Amerika üzerinde yükseltmiştir. Sait Faik’i bir tür İstanbul öyküsü olarak okumak gerekir…

Jale Sancak’ta böylesi bir beraberlikle parıldayan bir öykücü. Doksanların başından beri ardı ardına çıkardığı kitaplarda hep İstanbul’u anlamaya çalışan Sancak için, Sait Faik’in kız kardeşlerinden biri denebilir. Bu kardeşlikte Harika Sevim Burak da vardır ve Burak, dünyevi koordinatlarını yitirmiş bir kadın olarak şehrin sisine karışır. Sancak ise, her öyküsünde, sert adımlarla İstanbul sokaklarını çiğniyor gibidir. Tabii, hızlı tempo, çabuk yorar.Jale Sancak’ın son kitabı ‘Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar’, bu temponun heyecanıyla bir çırpıda okunabilir. Kitabın bitmesiyle hissedilen yorgunluk, yadırganmamalıdır. Sonuçta, İstanbul’un kalabalığı içerisinde sıyrılabilmek, yüksek bir enerji ister.

‘Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar’, gereken enerjiyi kendi sisteminde üretebilen bir yaratıcılıkla örülmüş. İstanbul’un en bilindik semtlerinden isimlerini alan öyküler, başlığı taşıyan semte ait somut bir izlekle açılıyor. Semtin tanımlanmasına kolaylık sağlayan örnekler, kimi zaman bir duvar afişinden seçilirken, kimi zaman parti afişleri aktarılıyor. Sancak’ın kitabını şehre dair organik dokularla bütünlemesi, ‘Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar’ın gerçekliğini arttırıyor.Gerçeklik sınavının ardından, dile karşı verilmesi gereken sınav başlıyor. Şiirsel bir üslubun peşine düşen Sancak, çoğunlukla arayışının karşılığını bulurken, arada sırada çıkışsızlığa da sürüklenebiliyor. İstanbul öykülerindeki doğal drama, Sancak’ın lirik yazımıyla birlikte fazla gelip, okuyanı boğabiliyor. Yine de, sırf bu yorgunluk bile, kitabın temasıyla birlikte düşünüldüğünde, belli bir mesajı göz önüne getiriyor.‘Tanrı Kent’ başlığı, bir ilahi anlatımı zorunlu kılarken, ‘Yitik Şarkılar’la belirtilmek istenen hüzün, Sancak’ın lirizmiyle çarpışıyor. Tanrılı bir kentin anlatılması, çarpışmanın şiddetini arttırıyor çünkü Tanrı vurgusu, kaderlerimize terk edildiğimizi tekrar hatırlatıyor. Yapıp etmelerin sorumluluğunu istemsizce üstlenen karakterlerin gündeliği, bu kabullenişle derinleşiyor.

Her şeye rağmen, kitabın tüm olumlu özelliklerinin karşısına, yine kitabın kendisi geçiyor. Kitaba yakışacak yenilikçi dilin tam olarak belirginleşmemesi, mevcut dilin değerini sorgulamamıza yol açıyor. Bir başka sorgu ise, mekâna yapılan yüklemeyi hesaplamaya çalışmamızla birlikte gelişiyor. Keşfetme/keşfedilme olgusunun ötesi düşünüldüğünde, Jale Sancak’ı İstanbul’dan ayrı konumlamamız gerekiyor. Bu alan değişiminin gerçekleşmesi halinde kimden ne kadar kalacağı, asıl soruyu işaret ediyor.

http://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1249385756&year=2009&month=08&day=04

0 yorum: